Siz de benim gibi huzuru evinizde arayanlardansanız,
şanslısınız. Çünkü bana kalırsa sokaklar değişken, ev ise sabittir. E
huzurunuzu da değişken bir akışın kollarına bırakmaktansa, sabit olanın
kollarına bırakmak daha garantili gibi geliyor bana. Sokaklar her gün
değişiyor. Yıllardır gittiğiniz cafeler kapanabiliyor, ya da sadece yan masada
oturan desibeli yüksek birisi, tüm huzurunuzu kaçırabiliyor.
Ama ev öyle mi? Hele de en ufak noktasına kadar tarafınızdan
kurulmuş, dekore edilmiş bir evse. Ben mesela, evimin duvarlarına bakınca bile
gururlanıyorum. Her santiminde emeğim var çünkü. Eve geldiğimde bomboştu ve
eski evimdeki eşyalardan da sıkıldığım için hiçbirini almadım yanıma. Şehir
dışına taşınmıştım ve nakliye etmeye kalksam, astarı yüzünü geçecekti. Ben de
dedim nakliye için para vereceğime üstüne biraz daha eklerim ve sil baştan
kurarım evimi.
Önce bir güzel duvarları boyayarak başladım işte. Tabi yakın
çevremin de yardımıyla. Bu tarz işleri kendim yapmaktan da hoşlanıyorum, ustaya
falan gerek duymadım. Boyadan sonra güze bir köşe koltuk takımı aldım kendime.
Hep istemiştim ama eski evim uygun değildi. Önüne bir de orta sehpa koydum.
Altına da güzel bir halı. Günden güne yavaş yavaş döşedim evimi. Çalışma
masası, aydınlatma, mutfak, banyo derken her şey birbirini tamamladı. Kendi
zevkime göre dekore ettim, acele etmeden. Sonundaysa gerçekten bir “ev” değil,
“yuva” olmuştu benim için. Huzur dolu bir yuva. İnanın gerçekten önemli. İnsan
huzuru evinde bulunca, dışarıda ne olursa olsun önemli gelmiyor artık. Nasılsa
akşam dönüp mutlu olabileceğim bir yer var diyorsun.
Petain’in de dediği gibi, “kral olsun, köylü olsun, evinde
huzurlu olan dünyanın en mutlu insanıdır” sonuçta değil mi?